YETİŞKİNLİK SÜRECİNDEKİ EKSİKLİKLER
Çok Çocuklu Aileler (ÇÇA) ile ilgili bir inceleme okudum. İnceleme, genel olarak ÇÇA’de yaşanan eksikliklerden dolayı o aile çocuklarının yetişkinlik yaşamlarındaki çelişkilerden söz ediliyor.
Yapılan tespitlerin hemen hepsinin, -çarpıcı bir şekilde- anne sevgisinin yetersiz ya da hiç olmadığı aileler için de geçerli olduğunu söyleyebiliriz sanırım. Kişiliklerimiz oluşurken o kadar çok ve farklı bileşenler bir araya gelerek bizi biz yapıyor ki; insan şaşırmadan edemiyor. En iyisi ben yazayım, sizler düşünün.
• ÇÇA’de benlik duygusu azalır, tek başına kalındığında hiçleçme, beraber olunduğunda büyüsel bir güç yanılsaması olur. (Bunu farklı duygularla bağlandığımız tutunum gruplarında da görüyoruz. Siyasi bir parti, bir futbol takımı vb. gruplarımızla birlikte olduğumuzda şaşırtıcı bir şekilde kendimizi güçlü görüyoruz.)
• Bu ailelerin çocukları da kalabalık aile babaları olurlar. Kendilerini ancak kalabalık ailelerde güvende hissederler. (Aile yerine, burada da sosyal grupları koyabiliriz.)
• ÇÇA’de bebek için anneye sahip olma süresi çok kısa olup, en az üç yıl olması gereken bu süre bir yıla kadar inebilmektedir. Bu kısa süre ise psikolojik doygunluk bakımından önemli bir eksikliktir. (Doğrusunu söylemek gerekirse, bizim neslimiz, bazı istisnaların dışında, anne-babalarından çok sıcak sevgiler almadan/ hissedemeden büyüdü. Bizim çocuklarımız olan bir sonraki nesil şu an nasıl bir sevgi sunumunda bulunuyorlar kendi çocuklarına bilemiyorum ama iş ve çalışma koşullarından dolayı, torunlarına bakan anne-babaları gördükçe, bizlerdeki sevgi eksikliğinin farklı bir boyutta devam ettiğini düşünmüyor değilim. Çünkü bilim, anne-baba sevgi ve ilgisinin ikamesinin olamayacağını söylüyor.)
• ÇÇA’de -ya da çekirdek ailelerde anne-babanın bu konudaki bilgi eksikliğinden dolayı örneğin iki çocuklu bir ailede bile- ablalık yapmaya itilen bir çocuk bakmakla görevlendirildiği kardeşine karşı sevgi ve nefreti eşzamanlı olarak geliştirmektedir. Bunun sonucunda ise;
• Bu ablalar gençliklerini yaşayacak bir süreçten geçemedikleri için, evlendikleri zaman kadınların tek alışkın oldukları davranış modeli olarak, eşlerini “çocuk” gibi gütmek istemektedirler. (Etrafımızdaki kadınlara bu gözle baktığınızda onlar için bunun bir hafifletici neden olabileceğini görebiliriz.)
• Asıl önemli sonuca gelecek olursak; ablaların bebeklere sevgi yerine şiddet göstermelerinden dolayı, bu bebekler yetişkinliklerinde kendilerine gösterilen sevgiden asla emin olamamakta, sevginin her an, şiddet, aldatma vb. bir nedenle son bulacağına inanmaktadırlar. (Yine etrafımızdaki bazı kadın ve erkeklerin özgüven eksikliklerini açıklamaya yardımcı olabilecek bir yaklaşım.)
• Açıklanan bu verilerden sonra erkekleri ilgilendiren can alıcı kısma geliyorum. Anne ile yeteri kadar birlikte olamayan erkekler ileriki yıllarda eşlerini hep çok güçlü görmek istiyorlar. Bu olmayınca da eşleriyle ilgili hayal kırıklığı yaşıyorlar. (Anne ile en az üç yıl beraber olabilse idi, çocuk için sosyalleşmenin başladığı iki yaş grubundan itibaren annenin kimi zayıf yönlerini de görerek anneyi gözünde öylesine güçlü ve yenilmez görmeyecekti. Yani olması geren süreci yaşayabilecekti.)
• İşte bütün bunlardan sonra geliyoruz bu insan tipinin klasik davranış kalıbına. Yaşamları boyunca güçlü kişiler ve gruplar aramakta, dahil oldukları grupla özdeşleşmekte, o grubun kölesi olabilmektedir.
• ÇÇA içinde büyüyen çocukların değerler sistemi dediğimiz kültür sürecinden geçmedikleri bir gerçek. Kestirmeden giderek konuyu farklı bir boyuta getirip, Cemaatleşme olgusuna bir de bu gözle bakmakta da yarar var diye düşünüyorum. Ya da çocukların ilkokuldan itibaren aidiyet duygularını tatmin edebilecekleri abuk-sabuk gruplara girmek için neden can attıklarını anlayabiliriz sanıyorum.
• Öte yandan, içinde bulunduğum farklı gruplardaki insanlarla ilişkilerimden öğrendiğim/edindiğim izlenim o ki; çocuk eğitiminde belli bir bilimsellik çizgisi henüz yakalanabilmiş değil. Gerek hamilelik sürecinde, gerekse doğumdan sonra bilinmesi zorunlu olan bilimsel bilgiye çok uzak anne-baba adaylarımız. Sistem yani devlet bu konuda zaten kılını kıpırdatmıyor. Geriye bilimsel bilgiyi elde ederek çocuklarımızı yetiştirmek kalıyor ki, buna da toplumsal dokumuz uygun değil!!!
2010-02-07
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder