TORUN SEVGİSİ
Sürekli olarak aynı ve değişmeden yaşadığımız sosyal olaylar ile toplumda genel kabul gören düşünce ya da davranış kalıplarını, çoğunlukla sorgulamadan kabul ederiz. Bunlara karşı koymayı ya da değiştirmeyi, işin kolayına kaçmayan bir yapımız yoksa, kolay kolay da düşünmeyiz. Çünkü böyle yaşamak daha kolaydır.
Üzerinde durmak istediğim konu; artık belli bir yaşın üstünde olan bizler için söz konusu olan “torun sevgisi..” Zira bugünlerde sık sık torunu olan arkadaşlarımızın haberlerini alıyoruz. (Bütün torun sahibi olan arkadaşlarımı, ailelerini ve çocuklarını kutluyorum.)
Torun sahibi arkadaşlarla konu üzerinde tartıştığımızda hep aynı cümleyi duydum: “Hele bir torunun olsun görürüz..” Tartışmaktan kastım ise şu: Torunu olan arkadaşlarımın bir kısmı, koşullar ne olursa olsun, ortada bir torun varsa, büyüklerin, yani bizlerin tüm yaşamlarını bu gerçeğe göre ayarlamaları gerektiğini savunuyorlar. Gerekçe olarak da torun sevgisinin eşi benzeri olmayan bir sevgi türü olduğunu, torun için her sıkıntıya katlanılabileceğini söylüyorlar. Ben de, torun -lar- için bazı fedakarlıkların yapılabileceğini, ama yaşamımı kesinlikle onlara bakmaya adamayacağımı savunuyorum. İmrenilecek bir vericilikle torunlarına sahip çıkıyor.
Nedense insanın –kendisi hakkındaki düşünceleri dahil- diğer insanlara karşı hissettikleri, duyguları, onlara karşı takındığı tavırları, sözleri, hep, üzerinde tartışılacak konular olmuşlardır. Egomuz kendi mükemmelliğimiz ve yanılmazlığımız üzerine kurulu olduğu sürece de bu böyle devam edecektir. Yok insan en fazla annesini sever, yok en çok ilk çocuğunu sever, hayır canım insanın eşinin yeri başkadır, yok yok torun sevgisi bambaşkadır vb. konular bunlara örnek olabilirler. Bütün bu özelleştirilmek istenen kişilerin yerine, insanda herkese sunabilecek kadar sevgi vardır veya yoktur desek daha rahatlatıcı olmaz mı acaba? Ya da insanın bu duyguları yaşayabilmesi için kendisiyle mutlak bir barışıklık içinde olması mı gerekir?
İnsan pozitif bir yapıya sahipse, akıllı ise, bilgili ise, kendisine belletildiği şekilde değil de, kendisi olarak düşünüyorsa, bence her şeyi ve herkesi eşit biçimde sevip, sevgisini herkese koşulsuz sunabilir. En fazla ne olur? En yakınlarına biraz daha farklı davranır.. Yoksa, birilerine ya da bir objeye, çok abartılı, neredeyse hastalıklı sevgi türüne girer bir şekilde, sevgi sunumunun sağlıklı olduğunu sanmıyorum ben.
Belki de kimi duygularımızı tam anlamı ile adlandıramadığımız için, bize o şekilde öğretildiği için gerçekçi olamıyoruz. Gerçekçi olamıyoruz, çünkü gerçekçi, sorgulayıcı ve analitik şekilde olaylara yaklaşma yöntemlerini bilemiyoruz. Hamile kadınların “aşerme” olayı gibi yani. Tıp ve bilim “böyle bir olay yok” diyor. Ama buna rağmen dünyadaki bütün kadınlar hamile kalınca bu duyguyu yaşıyorlar. Belki de kendimiz olmak, öyle sanıldığı gibi kolay değildir.
Sonuç olarak, insanların belli bir yaşa ulaştıktan sonra, torunlarına olan sevgi ve hoşgörülerinin onların torun sahibi olmaları ile doğrudan bir ilişkisi yok bence. Olsa olsa o insanların bulundukları yaş gurubundan dolayı, bir çocuğa karşı nasıl davranılacağını artık öğrenmiş olmalarının sonucudur o geniş hoşgörü ve sabırları. Böyle olunca da, başta kendi torunları olmak üzere, tüm çocuklara karşı inanılmaz bir yumuşak başlılıkta yaklaşabiliyorlar. Belki bunun altında biraz günah çıkarma isteği bile vardır bilinçsizce de olsa. Kendi çocuklarına olan ihmalkarlıklarının ve tahammülsüzlüklerinin bilinçaltlarındaki suçluluk duygusunu biraz olsun hafifletmeye çalışıyorlardır belki de. Aksi halde, gençlik yıllarında, kendi çocuklarına göstermemiş olduğu sevgiyi, çocuklarının çocuklarına böylesine koşulsuz sunmasının hiçbir mantıklı açıklaması olamaz.
2012-01-23
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder