NASIL YAŞAMALI YA DA NASIL İYİ OLUNUR?
Yazmak istediğim konuya bir isim bulmam gerekiyor.. klasik olabilir ama, “nasıl yaşamalı?” ya da “nasıl iyi olunur?” diye bir irdeleme ve yeni deyimle beyin jimnastiği yapmak istiyorum..
Yakın geçmişte bir yakınımla sohbet/tartışma türü bir konuşmayı yaparken, onun tartıştığımız konuda bilinçsiz bir şekilde direndiğini görünce, ona “sen nasıl iyi olunacağını bilmiyorsun..” demiştim.. daha sonra birçok olayda, birçok tartışmada, gerçekten de insanların, nasıl iyi bir insan olacakları konusunda bilgi eksiklikleri olduğuna tanık oldum.. ve bu konuyu, eğer başarabilirsem yazmaya karar verdim..
Belli ki, yazılı olmayan, daha çok nesilden nesile aktarılan bilgilerle bilgili olmaya çalışan bir toplum yapımız, onun yansıması ve doğal sonucu olarak da, insan profilimiz var..
Bu cümlenin devamı olarak şu sonuçlara ulaşmamız mümkün:
• Ortalama okumuşluk oranımız 3.5 yıldır.. yani sokakta gördüğümüz her insana ilkokul 3 ten sonra okumamış gözüyle bakabiliriz..
• Yıllık basılan kitap sayısı ve bir kişiye yılda düşen kitap sayısı bakımından acınacak haldeyiz.. (yılda 8 kişiye bir kitap düşmektedir.. bu rakam japonya’da kişi başına 26 kitaptır..)
• Medya, ne yaparsa yapsın, günlük 5 milyon tiraja ulaşamıyor.. batı ülkelerinde günde tek başına 2.5 milyon satan gazete var..
• Gelişmiş ülkelerle yapılacak bir karşılaştırmada; bir yılda ülkemizde basılan kitap sayısının bazı ülkelerin bir haftalık basım sayısından bile daha az olduğunu, keza günlük 40’a yakın gazete tirajımızın, o ülkelerdeki 2-3 gazetenin tirajından düşük olduğunu görürüz..
• Hal böyle olunca, ülkedeki her şey; politika, medya, insan ilişkileri, entelektüellik durumu, dünyaya ve evrene bakış, olayları yorumlama vb. her şey bu kültürsüzlüğe göre şekilleniyor..
Bu sonuçlar, toplumumuzun genel yapısını nasıl etkiliyor ve şekillendiriyor? Bu eksiklerle geldiğimiz bu günkü noktada yaşam planlarımızda ne gibi eksiklikler oluşuyor?
• Sanırım ilk göze çarpan olgu, bilimsel bilgi eksikliği, buna dayalı olarak sözlü kültüre, ağırlıklı olarak da sevap-günah ikilemi ile şekillenmiş bir toplumsal belleğin varlığı ve insanların kişiliklerini bu yetersiz ve tutucu bilgi ile şekillendirmeleri..
• Böyle olunca, insanlar yaşamlarını devam ettirecek savunma reflekslerinin neler olduğunu bilmiyorlar.. ve karşılaştıkları her yeni sosyal olgu onlar için içinden nasıl çıkılacağı belli olmayan kaoslar oluşturuyor..
• İnsan yeni karşılaştığı sosyal olayları adlandırmak ve onlara çözümler üretebilmek için o konu ile ilgili kavramların neler olduğunu bilmek, bu kavramların tanımlarını yapabilmek zorundadır.. sahip olduğumuz birikim içinde o konu ile ilgili bir geçmiş bilgi yoksa, beynimiz herhangi bir çözüm üretemez..
• Bireysel anlamda ise, eğitim sistemimizde böyle bir konu başlığı olmadığı için, “duygularını tanımayan ve tanımlayamayan” insanlar oluyoruz.. (duygu tanımı eğitiminin 11-12 yaşlarında çocuğa verilmesi gerekiyor..)
• Elbette ki bu durumdaki anne babalar çocuk yetiştirme konusunda büyük bir beceriksizlik ve yetersizlik sergiliyorlar.. yani doğurdukları, sahip oldukları çocukları yetiştiremiyorlar.. sadece gelişigüzel büyütüyorlar..
• Buradan hareketle başlıktaki cümleye dönebiliriz sanıyorum.. eksik bilgi ile çocuklarımıza, eşimize, çevremize karşı iyi insan olamıyoruz.. zira bilgi olmadan hiçbir şey tam olmuyor..
• Ve sonuçta yaşam karşısında bocalayıp duruyoruz.. bizim beceriksizliğimizin, tembelliğimizin ceremesini ise başta çocuklarımız olmak üzere yakınlarımız ve ülkemiz çekiyor.. çocuklarımızla, çevremizle, kendimizle barışık bir yaşam süremiyoruz..
Neler yapmalıyız? Ya da neler yapabiliriz?
• Elbette ki en önemli görev, sisteme yani devlete düşmektedir.. ancak bulunduğumuz ortamda ve koşullarda bu tür konuların çözümünü şu anki devlet sisteminde, hele mevcut hükümetten beklemek fazla bir iyimserlik olacaktır.. o halde çözümleri bireysel anlamda gerçekleştirmeliyiz..
• Gelişmiş toplumlar bunu en ucuz yol olan eğitimle yapmaktalar.. o halde bireysel olarak yapabileceğimiz en kestirme yol kendimizi eğitmek olmalıdır.. bunu yapabilmenin tek yolu ise eksikliğimizi kabul etmemizdir elbette..
• Modern insanın en büyük çıkmazlarından birinin, her şeyi devlete ve sistem içindeki kurumlara bırakmak olduğu söylenir sosyologlarca.. bilinçli bir hamilelik, akılla donanmış bir 2-5 yaş eğitimi vermeden, doğan bir çocuğu her nasılsa kreş veya okul yaşına kadar getirdikten sonra tüm sorumluluğu okul müdürlerine, dershanelere ve öğretmenlere bıraktığımız bir gerçektir.. oysa fazla değil, en fazla 500 sayfalık bir okumayla 6 yaşına kadar mükemmel bir anne-baba nasıl olunur öğrenmek mümkündür..
• Yaş grubu olarak çocuklarını büyütmüş gruba giriyorsak, hiç değilse torunlarımız için bilimsel bilgiyi kullanabiliriz diye düşünüyorum..
• Bu iletiyi okuyan herkes bilgisayar kullanıyor demektir.. bilgi, tarih boyunca hiçbir zaman bu kadar kolay ulaşılabilir, bu kadar kolay paylaşılabilir olmamıştı.. o halde internetten bu amaçla yararlanmamız gerekiyor..
• Ve bilinen slogan.. günde bir gazete, haftada bir dergi, ayda bir kitap okumuyorsak eksiğiz demektir.. davranış kalıpları olarak çok ideal bir insan olabiliriz.. bu anlamda iyi olmak için bazen bilgiye ihtiyaç yoktur.. ama sadece iyi oluruz.. eksik ve yanlış bilgi ile kendimize ve çevremize verebileceklerimiz her zaman sınırlıdır.. yani, sadece iyi olmak yetersiz bir durumdur aynı zamanda..
• Bir rakam vermek isterim.. insanlık var olduğundan 1980 yılına kadar üretilen bilgiler ve yetişen bilim insanları, 1980-2000 arasında üretilen bilgilerden ve bilim insanlarından daha azmış.. ve şu an dünyadaki mevcut bilgiler her on yılda bir ikiye katlamıyormuş.. hadi kendimizi bir kenara bıraktık diyelim, çocuklarımız ve torunlarımız için bu katlanacak bilgilere onları hazırlayabilmek için bir şeyler yapıyor muyuz sizce?
• Bundan sonraki dünyada, çocuk ve torun sevmek sadece onlarla oyunlar oynamak olmayacak artık sanırım..
Hepinize iyi bir hafta diliyorum..
2008-01-28
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder