VİCDANLI OLMAK ÜSTÜNE BİR DENEME
Gazetelerin üçüncü sayfa
haberleri adli olaylarla ilgilidir..ve sanıyorum burada yayımlanan haberler
bakımından, birçok ülkeyi geride bırakacak bir potansiyele ve çeşitliliğe
sahibiz..
-22 erkek 13 yaşındaki kıza tecavüz etti..
-14 yaşındaki ilköğretim öğrencisine
babası, amcaları ve dayısı defalarca tecavüz etti…
-3 yaşındaki kız çocuğuna tecavüz ettikten
sonra başını taşla ezerek öldürdü…
Kadına uygulanan fiziki şiddet ve öldürme
olayları ayrı bir kategori..
Bu arada, “uyuyan kocasının başına kaynar
zeytinyağı döktü” türünden haberler de eksik değil..
Çocukta vicdan 5-6 yaşlarında, müzik
zevki/beğenisi 6-7 yaşlarında, dini, politik, bir takım ya da parti tutma vb.
inanç sistemi 12-13 yaşlarında, empati yapabilme yeteneği 10 yaşından
itibaren oluşuyor.. 10-11 yaşlarında
bağımsız hareket edebilme yeteneğine kavuşan, ergenliğe doğru ilerleyen çocuk,
bu yaşlarda yukarıda sözü edilen farklı duygularını
tanıma eğitimi almazsa, bir şeyler eksik kalıyor.. çocuk yetiştirme biçimimiz
nasıl olursa olsun, yukarıda sözü edilen
eğitimler, zamanında verilmezse, çocuk eksik kimlikli bir birey olarak
topluma katılıyor..
Bütün bunların
yanı sıra 2-5 yaş grubunda, yetişkinliğinde kullanacağı değerler sistemi ve
yaşam karşısında nasıl bir duruş sergileyeceği konusundaki her şey aile ve
yakın çevresi tarafından oluşturuluyor.. eğitimle pekiştirilen be değerler
sonucunda toplumun bir parçası olan bireyin;
Ne kadar vicdanlı olacağı,
Ne kadar bencil ya da verici olacağı,
Diğer insanlar için ne kadar fedakârlık
yapabileceği,
Ülkesini ne kadar sevip, ülkesi için neler
yapabileceği gibi tüm yaşamı etkileyen her tür parametre şekillenmiş oluyor..
Bütün bunları
alt alta sıraladığımızda ise eğitimin ne denli önemli bir konu olduğu, bilimsel
temele dayanmayan eğitimlerle toplumların nasıl geri kalacağı kendiliğinden
ortaya çıkıyor.. analitik düşünme becerisine sahip olmayan insanların yönetici
olacağı toplumların geri kalması, diğer ülkeler tarafından verilen rolleri
oynamaktan öte bir şey yapamaması, teknoloji üretememesi sonucu her şeyi ile
başka ülkelere bağımlı olması kader değil, önceden kestirilebilecek bir
sonuçtur..
Sanırım burada
öne çıkarmak istediğim konu insanın vicdanlı olup olmaması konusu.. çünkü tüm
konular ve tüm yaşam eninde-sonunda insanlara/olaylara ve tüm dünyaya
vicdanıyla bakıp-bakamamaya dayanıyor..
Bildiğim
kadarıyla bu konuda yapılan psikolojik deneyler, insanın bir başka insana
işkence yapma, acı verme vb. olumsuz olaylarda sınır tanımaz bir yapıya sahip
olduğunu gösteriyor.. hele de otoriteye yatkın bizim gibi toplumlarda birey
otorite kabul ettiği kişi/kurum vb. üst yönetimlere de güvenerek insanlıktan
çıkacak denli davranışlar sergileyebiliyor..
Gelenekçi
toplumlarda iktidar olan siyasi güçler, toplumu yönetme konusunda klasik yöntemler/bilinen
ve daha önce uygulanmış yöntemler uygularlar. Bunlar kendilerinden önceki
iktidarların bilimsellikten uzak, yaptıkları uygulamalardır. Bu süreç ise
toplumun modern toplumlar seviyesine çıkmasını engelleyen yegane durumdur.
Çünkü bilinen sosyolojik verilere göre kültürsüz ve bilimsellikten uzak bir
yapı her döngü sonunda daha da kültürsüzleşir/insanlıktan ve evrensel
değerlerden uzaklaşır.. bu ise insanları birbirine düşman kıldığı için
toplumsal patlamaların önüne geçilemez. Çünkü, iktidar olan her siyasi grup,
ülkeyi kendisinden yana ve kendisine karşı olan insanlar olarak ayırıyor.
Vicdan konusundaki eksiklik de konuya eklenince, Gezi olayları boyunca ülkede
yaşanan tablo ortaya çıkıyor. Polis resmen düşmana saldırır gibi saldırıyor
eylemcilerin üzerine, çünkü aldığı eğitim ve sahip olduğu vicdan kültürü kendi
inancı dışındaki herkese düşman gözüyle bakmasını sağlıyor.
Bu noktada,
toplumların ve inanç sistemlerinin gerçekte eksik oldukları konularda slogan ve
atasözü gibi tek cümlelik söylemlere sarıldığını kabul etmemiz gerekecek. Vergi
konusunda dünyanın en adaletsiz ülkelerinden birisiyiz.. ama her yerde;
“vergilendirilmiş kazanç kutsaldır” yazısını görürüz.. “temizlik imandan gelir”
deriz hepimiz.. ama dünyanın en pis toplumları Müslüman ülke halklarıdır.. yine
en büyük paradokslardan birisi olarak hep; “dinde sonsuz hoşgörü vardır”
deriz.. özellikle islamiyetin bir hoşgörü dini olduğunu duyarız.. oysa dinler
dünyada bilinen en sert ideolojilerdir, çok katıdırlar ve hoşgörünün zerresini taşımazlar..
zira her tek tanrılı din en tekamül etmiş dinin/inanç sisteminin kendi dinleri
olduğunu, en mükemmel peygamberin kendi peygamberleri olduğuna inanır.. ve
elbette her din mensubu eninde-sonunda bütün insanlığın kendi dinini kabul
edeceğini savunur.
SONUÇ: eğitim
sisteminiz 4+4+4 gibi bir eğitim sistemi ise, ülkedeki tüm yaşam alanlarının
dinsel verilere göre düzenlenmesi için büyük bir gayret varsa, arada bir evlenme
yaşının 9’lara 10’lara inmesi fısıltı olarak tartışılıyorsa, tüm siyasi otoriteler
toplumu biz ve onlar diye ayırıyorsa o ülkede insanların VİCDANLI olmalarını
beklemek yanlıştır.. bu ortamda ancak ve ancak, bireysel olarak kendinize
ve yakın çevrenize etkili
olabilirsiniz.. gerisi abesle iştigaldir.. ve biz kendi dışımızdakileri de
yakın çevremiz kadar düşünemediğimiz sürece,bunları yaşamaya daha bir süre
katlanacağız demektir..
Keyifle
kalın..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder