2013-08-07

VİCDANLI OLMAK ÜSTÜNE BİR DENEME

VİCDANLI OLMAK ÜSTÜNE BİR DENEME

Gazetelerin üçüncü sayfa haberleri adli olaylarla ilgilidir..ve sanıyorum burada yayımlanan haberler bakımından, birçok ülkeyi geride bırakacak bir potansiyele ve çeşitliliğe sahibiz..
-22 erkek 13 yaşındaki kıza tecavüz etti..
-14 yaşındaki ilköğretim öğrencisine babası, amcaları ve dayısı defalarca tecavüz etti…
-3 yaşındaki kız çocuğuna tecavüz ettikten sonra başını taşla ezerek öldürdü…
Kadına uygulanan fiziki şiddet ve öldürme olayları ayrı bir kategori..
Bu arada, “uyuyan kocasının başına kaynar zeytinyağı döktü” türünden haberler de eksik değil..
Çocukta vicdan 5-6 yaşlarında, müzik zevki/beğenisi 6-7 yaşlarında, dini, politik, bir takım ya da parti tutma vb. inanç sistemi 12-13 yaşlarında, empati yapabilme yeteneği 10 yaşından itibaren  oluşuyor.. 10-11 yaşlarında bağımsız hareket edebilme yeteneğine kavuşan, ergenliğe doğru ilerleyen çocuk, bu yaşlarda yukarıda sözü edilen farklı duygularını tanıma eğitimi almazsa, bir şeyler eksik kalıyor.. çocuk yetiştirme biçimimiz nasıl olursa olsun, yukarıda sözü edilen  eğitimler, zamanında verilmezse, çocuk eksik kimlikli bir birey olarak topluma katılıyor..
Bütün bunların yanı sıra 2-5 yaş grubunda, yetişkinliğinde kullanacağı değerler sistemi ve yaşam karşısında nasıl bir duruş sergileyeceği konusundaki her şey aile ve yakın çevresi tarafından oluşturuluyor.. eğitimle pekiştirilen be değerler sonucunda toplumun bir parçası olan bireyin;
Ne kadar vicdanlı olacağı,
Ne kadar bencil ya da verici olacağı,
Diğer insanlar için ne kadar fedakârlık yapabileceği,
Ülkesini ne kadar sevip, ülkesi için neler yapabileceği gibi tüm yaşamı etkileyen her tür parametre şekillenmiş oluyor..
Bütün bunları alt alta sıraladığımızda ise eğitimin ne denli önemli bir konu olduğu, bilimsel temele dayanmayan eğitimlerle toplumların nasıl geri kalacağı kendiliğinden ortaya çıkıyor.. analitik düşünme becerisine sahip olmayan insanların yönetici olacağı toplumların geri kalması, diğer ülkeler tarafından verilen rolleri oynamaktan öte bir şey yapamaması, teknoloji üretememesi sonucu her şeyi ile başka ülkelere bağımlı olması kader değil, önceden kestirilebilecek bir sonuçtur..
Sanırım burada öne çıkarmak istediğim konu insanın vicdanlı olup olmaması konusu.. çünkü tüm konular ve tüm yaşam eninde-sonunda insanlara/olaylara ve tüm dünyaya vicdanıyla bakıp-bakamamaya dayanıyor..
Bildiğim kadarıyla bu konuda yapılan psikolojik deneyler, insanın bir başka insana işkence yapma, acı verme vb. olumsuz olaylarda sınır tanımaz bir yapıya sahip olduğunu gösteriyor.. hele de otoriteye yatkın bizim gibi toplumlarda birey otorite kabul ettiği kişi/kurum vb. üst yönetimlere de güvenerek insanlıktan çıkacak denli davranışlar sergileyebiliyor..
Gelenekçi toplumlarda iktidar olan siyasi güçler, toplumu yönetme konusunda klasik yöntemler/bilinen ve daha önce uygulanmış yöntemler uygularlar. Bunlar kendilerinden önceki iktidarların bilimsellikten uzak, yaptıkları uygulamalardır. Bu süreç ise toplumun modern toplumlar seviyesine çıkmasını engelleyen yegane durumdur. Çünkü bilinen sosyolojik verilere göre kültürsüz ve bilimsellikten uzak bir yapı her döngü sonunda daha da kültürsüzleşir/insanlıktan ve evrensel değerlerden uzaklaşır.. bu ise insanları birbirine düşman kıldığı için toplumsal patlamaların önüne geçilemez. Çünkü, iktidar olan her siyasi grup, ülkeyi kendisinden yana ve kendisine karşı olan insanlar olarak ayırıyor. Vicdan konusundaki eksiklik de konuya eklenince, Gezi olayları boyunca ülkede yaşanan tablo ortaya çıkıyor. Polis resmen düşmana saldırır gibi saldırıyor eylemcilerin üzerine, çünkü aldığı eğitim ve sahip olduğu vicdan kültürü kendi inancı dışındaki herkese düşman gözüyle bakmasını sağlıyor.
Bu noktada, toplumların ve inanç sistemlerinin gerçekte eksik oldukları konularda slogan ve atasözü gibi tek cümlelik söylemlere sarıldığını kabul etmemiz gerekecek. Vergi konusunda dünyanın en adaletsiz ülkelerinden birisiyiz.. ama her yerde; “vergilendirilmiş kazanç kutsaldır” yazısını görürüz.. “temizlik imandan gelir” deriz hepimiz.. ama dünyanın en pis toplumları Müslüman ülke halklarıdır.. yine en büyük paradokslardan birisi olarak hep; “dinde sonsuz hoşgörü vardır” deriz.. özellikle islamiyetin bir hoşgörü dini olduğunu duyarız.. oysa dinler dünyada bilinen en sert ideolojilerdir, çok katıdırlar ve hoşgörünün zerresini taşımazlar.. zira her tek tanrılı din en tekamül etmiş dinin/inanç sisteminin kendi dinleri olduğunu, en mükemmel peygamberin kendi peygamberleri olduğuna inanır.. ve elbette her din mensubu eninde-sonunda bütün insanlığın kendi dinini kabul edeceğini savunur. 

SONUÇ: eğitim sisteminiz 4+4+4 gibi bir eğitim sistemi ise, ülkedeki tüm yaşam alanlarının dinsel verilere göre düzenlenmesi için büyük bir gayret varsa, arada bir evlenme yaşının 9’lara 10’lara inmesi fısıltı olarak tartışılıyorsa, tüm siyasi otoriteler toplumu biz ve onlar diye ayırıyorsa o ülkede insanların VİCDANLI olmalarını beklemek yanlıştır.. bu ortamda ancak ve ancak, bireysel olarak kendinize ve  yakın çevrenize etkili olabilirsiniz.. gerisi abesle iştigaldir.. ve biz kendi dışımızdakileri de yakın çevremiz kadar düşünemediğimiz sürece,bunları yaşamaya daha bir süre katlanacağız demektir..
Keyifle kalın..


Hiç yorum yok: