2013-08-07

TOPLUMSAL KURALLARIN DEĞİŞİMİNE AİT BİR DENEME

                
·      Ahlak kuralları bir toplumda yaşayan insanların kendi aralarındaki ve toplumla olan ilişkileri düzenleyen normlardır. (1) Bu özelliği nedeniyle de toplum tarafından benimsenen kurallar aslında tek tek bireylerin benimseyip uyguladıkları ahlak kurallarının bütünüdür. Böylece ortaya “toplumsal ahlak” denen kavram çıkmaktadır.
·   Her toplum için, kendi ahlak anlayışları bilinenlerin en iyisidir. Toplumların birbirlerini anlama zorluklarının başında bu farklılık yatmaktadır.
·         Otoriter yapılar bir topluma egemen olduklarında kendi ahlak (..ve elbette ekonomik) anlayışlarını da topluma dayatırlar. Otoriter sistem çöktüğünde, yani iktidar el değiştirdiğinde, sistemin ahlak tezleri de çöker. (2) İşte gelenekçi toplumlarda en önemli konulardan biri değişen ahlak kurallarının yerine yenilerinin nasıl konacağı sorunsalıdır.
·     Toplum tarafından benimsenen bu kuralların değişimi çok uzun süre alır. Fakat genelde uzun süreci gerektiren bu değişim, iktidar erki tarafından dayatma ve zorlama şeklinde uygulandığında, (bu iktidarların olmazsa olmaz karakteridir..) toplumlarda daha kısa zaman dilimlerinde de değişimler gerçekleşebilir. Bunun için en zorlayıcı etken, "din" ve "tanrı" kavramlarıdır.
·   Bilindiği gibi, dinler; başlangıçta insanın doğa karşısındaki güçsüzlüğünün sonucu olarak, kontrol edilemeyen doğa güçlerine karşı insan ilişkilerini organize etmek üzere ortaya çıktı. Süreç içinde, insanın dinsel olguları hiçbir şekilde sorgulamadan kabul etmesinin bir sonucu olarak, etki alanını genişletti ve sırasıyla günlük yaşam, ahlak kuralları, kültürel değerler gibi konuları da düzenlemeye başladı. Bu ise dinin işlevleri bakımından son nokta anlamına gelen, dinin siyasallaşmasından başka bir şey değildi şüphesiz.
·     Zaman içinde, belki biraz da toplum sözleşmeleri gereği, devletlerin güçlenmesine paralel olarak devlet, DİNDEN bazı uygulamaları, dinin ilgi alanına giren kimi konuları, devralmaya, başka bir deyişle,  zorla söküp almaya başladı.  Ve elbette devlet, zorunlu sonuç olarak; dinin siyasal işlevlerini de üstlendi,  zaten asıl amaç bu idi.
·         Aslında oldukça yavaş seyreden bu devir-teslimde, devlet dinden şunu da öğrenmişti. Sorgulanamayan her şey pis işlerin, hadi daha insaflı bir tanım kullanalım, kişisel çıkarlara hizmet etmenin aracı olarak kullanılabilirdi. Tüm dünyada, tüm coğrafyalar ve kültürler için geçerli olan evrensel yargı şöyledir: Eğer bir tabu sorgulanamıyorsa yozlaşmaya mahkumdur. Ve devlet dinden bu yozlaşma aracını da teslim almış oldu.
·         Toplumlar için geçerli olan kurallardan birisi de şöyle formüle edilebilir sanıyorum ya da bir tür zincirleme reaksiyon diyebiliriz buna.  Eğitim sistemi bilimsel değilse, hele dinsel verilere dayanıyor, günlük yaşamın her alanını dinsel değerlerle düzenlemeye kalkıyorsa,  o toplumdaki insanların araştırmacı, sorgulamacı, yaratıcı güçleri körelir.
·         Sorgulamayan insan saldırganlaşır, zira verilen eğitim akla ve  bilgiye dayanmıyorsa, mantık kullanımı da yoktur ve bu durumda toplumsal ilişkilerde sevgi ve saygıya dayalı davranışlar giderek azalır. (3)
·         Öte yandan, içinde bulunduğumuz bilgi çağında, din bazı sorulara cevap vermekte, açıklama yapmakta giderek zorlanmaktadır. Bu ise otoriter siyasi liderlere bu konularda da dini bir otorite gibi, fikir beyan etme yetkisini vermektedir. Böyle olunca da iktidarlar, düşlediklerinin kat be kat üstünde bir yetkiyle donatılmış olmaktadır.
·         Bu toplumların karşı karşıya oldukları tehlikeli durum ise şöyle özetlenebilir. Verilen eğitim kişilik oluşumu için yeterli olmadığı için, o toplum güçlü toplumların kültürel  istilasına uğrar. Bu durumda, insanlar doğal bir refleks olarak, kendilerini en çok saldırıya uğradıkları kişilikleriyle tanımlama  eğilimine girerler. Sonuç fanatik bir ırkçılık ve bununla desteklenen dinciliktir. İki durumda da toplum kendisini evrensel değerlerden soyutlar, yalnızlaşır ve her konuda çağın gerisine düşmeye başlar.
·          SONUÇ: Ülke olarak işimiz çok zor. Ya da her birimize çok fazla görev düşüyor.
Keyifle kalın..

KAYNAKLAR
(1)(2) Siyasal Ahlak ve Siyasal Ahlaksızlık, Türker Alkan
(3) Bilim Toplumu, Ali Demirsoy


Hiç yorum yok: